Yapabiliyormuşum (Mayıs '18-Blogcu Anne)

İlk yazımdan sonra blogdan ve özelden ulaşıp; acımı, sevincimi yani tüm kafa karışıklığımı benimle paylaşan, satırları gözyaşlarıyla okuduğunu, aynen onları anlattığımı söyleyen birçok anne oldu. Bu yazıyı, önce kendime sonra çocuklarıma, sonra da tüm o annelere borç bildim…

İkinci doğumdan bu yana yedi buçuk ay oldu. Ve o sahilde bisiklete binmek için izin isteyen kadından, iki çocuğunu iki koluyla kavrayıp “Balıklar yakaladım!” diyerek koridor boyu taşıyabilen bir şeye döndüm. Nasıl oldu, emin değilim. Ama oldu, oluyor. Belki de hayat değişken, belki her şey geçici. “Geçiyor değil mi?” diyen anneler oldu, evet geçiyor, vallahi billahi geçiyor, ama her şey geçiyor, o yüzden belki de acıyı da, sevinci de abartmamak gerekiyor. Ha ben bunu biliyor muyum, tabi biliyorum. Peki uyguluyor muyum, tabi uygulayamıyorum. Ama olsun, bu da geçiyor.
İki çocuğum olduğu için acıyan, tuhaf ve kaygılı gözlerle bana bakan kadınlar, en çok kadınlar görüyorum. Halbuki isteyerek yaptım ben, kardeş olsunlar çok istedim. Zordu yolculuğumun başı, belki daha da zor olacak ileride, ama şimdi, evet şimdi çok keyifli. Ve benim adıma sevinmesini beklediğim hemcinslerimin bana karanlık gözlerle bakması çok tuhafıma gidiyor, hatta birazcık güldürüyor.
O gözlere en çok restoranlarda rastlıyoruz. Anne, baba, çok hareketli bir abi ile her şeye meraklı bir kız kardeşle beraber gittiğimiz yemeklerde, abiyi hareket kabiliyetini az buçuk da olsa kısıtlayabilmek için en köşe kuytu sandalyeye yönlendirken ve kıza mama sandalyesi aranırken, ikisinin tam ortasına da beni konumlandırırken misal. Bi birine bi birine yemek yedirirken komik görünüyor olabilirim kabul, ama maaile çok eğlendiğimizi fark ettik bu süreçte, ya da ben öyle sanıyorum, ama benim sanmam yeter, ben anneyim, anneler bilirler, biliyorumdur.
Kızın dudaklarına, bazen de yanlışlıkla burnuna yoğurt değdiriyoruz misal, kokusundan kıllanıp yaladığı an mest oluyor ve daha çok istiyor. Yoğurda karşı koyamadığını fark ettik evet, ne yemese araya yoğurt molası verip, aklını başından almayı deniyoruz. İşe yarıyor mu, yani çoğu kez yarıyor, ama her yer yoğurt oluyor mu, evet oluyor. Ama olsun, yoğurt lekesi silince geçiyor. Çünkü her şey geçiyor.
Bu esnada abi yemek yerken, aniden masanın altına girip yere yatabiliyor, ya da yerden bir kürdan alıp “Anne bak ne buldum” diyebiliyor. Bunları yaparken, şayet masa örtülüyse ve örtü biraz uzunca sarkıyorsa sağdan soldan, bazen bazı şanssız tabaklar düşeyazabiliyor. Sonra ben ve atik kocam olaya müdahale ediyoruz, zimmetli ekipmanları güvenli bir bölgeye taşıyoruz. Ama kalkmıyoruz öyle hemen, üzerine çay içiyor hatta tatlı yiyoruz.
Çünkü eğleniyoruz. Kızın tüm suratı, benim ayakkabım, bazen abinin saçları, bazen babanın kolu yoğurda bulandığında, ya da bazı çatal kaşıklar ve ah o sular ve yarı açılmış ayranlar yere düştüğünde, kahkahalarla gülen abisine hayran hayran bakan kız çocuğu da gülümsediğinde, biz de kendimizi bıraksak gülebildiğimizi gördüğümüzden beri gülüyoruz. Yani bu biraz delilik mi, bilmiyorum. Yani sanmıyorum.
Çok ucuza mutlu olmanın yolunu bulduk, çok kolay ve çok çabuk. Abisinin “Bak bu ayak” demesiyle, ayağını ağzına götüren bir kız çocuğu var evde diyorum size. Ayağı kardeşinin ağzına girince kahkahaya boğulan bir abi, o öyle gülünce gözleri parlayan bir kardeş. Yani, ne ne kadar kötü olabilir ki? Olamaz ki? Di mi?
Ve biz ilk tatilimize Ege’ye gittik maaile komple, eğlendik mi hem de çok. Kaka çiş ne varsa hepsi için durduk otobanda onlarca defa, dördümüz için sırayla. Beş gün boyunca her arabaya binişte, “Tatile geldik mi, tatil burası mı, kumlu tatile gitces mi?” diyen bir abi; “Altımı değiştir öyle uyucam” ile “Emzir öyle uyucam” ve “Hayır, bugün uyumıcam”ı farklı tonlarla anlatan bir kız çocuğu; çantasında cüzdan, telefon, güneş gözlüğünün yanı sıra bez, çiş şisesi, su şişesi, ıslak mendil, kıza yemek, oğlana elma, kendine alkolsüz malt içeceği bulunduran son derece sıradan bir anne ve artık bu kadına hayır demekten vazgeçerek gezgin olmayı çoktan kabullenmiş bir baba olarak dördümüz çok eğlendik. Ve bir daha düşüyoruz yollara, hem de bir adaya, neden, çünkü ömür kısa, dört nala eğlenmemiz gerek.
Arada, “Çok güzel olmadılar mı bunlar”, diyorum kocama. Hafif belerttiğim gözlerimle “Bir tane daha yapsak mı?” diyorum sonra. Sakinliğini ve sükunetini hiç bozmayan o dağ, kendi kendime durulmam için sessizce duruyor karşımda bir süre. Çünkü biliyor, az sonra geçecek. Neden?

Yorumlar